12 Mayıs 2009 Salı

Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı


Alışkanlıklar, türlü türlü dogmalar, dayatmalar ve garip kurallarla örülü bir dünyada yaşıyoruz. Bütün bu örüntülerin yaptığı tek şey ise, insanların doğayı ve birbirlerini anlamasına yardımcı olan aklın ve mantığın ışığını engellemek. Mutlu mesut beyinlere bir kez dogma değmeye görsün, tıpkı güneşin önüne bulutlar geçmesi gibi birden kararır her taraf. Bu karanlık öylesine yapışkandır ki güçlü bir kitlesel irade tetiklenmedikçe kaldırıp atılamaz.

Dayatmalar, evet. İnsanlara söylenen "eğer şöyle olursan toplumdan dışlanmazsın ve mutlu olursun" yalanları... Bugün Türkiye'de namazını kılan, saçı sakalı kısa, kumaş pantolon giyen ve geçinecek işi olan insan ideal insan olarak karşımıza sunuluyor. Bu insan normal iken bu tipin dışında kalanlar anormal, asi ve işe yaramaz olarak görülüyorlar. Benim bu tip insanla sorunum yok, benim sorunum bu tipi ideal, olması gereken insan tipi olarak dayatanlarla. Saçın uzun, kot pantolon giyiyorsan ya dışlanırsın ya da arkandan denmedik laf, çıkmadık dedikodu söylenmez. Bayanlar için tamamen farklı ve akıl almaz tiplerde mevcut. İşte bunun gibi tiplemeler dayatarak, insanları dışlanmakla tehdit etmekle tek tip bir toplum ortaya çıkarılıyor. Yaratıcılığa, özgünlüğe vurulmuş bir darbe, karanlığa giden bir adım.

Dogmalarla büyüyen bir insan eğer ki bir miktar şanslı değilse kendi çocuklarınıda dogmalarla büyütür. Ve o çocukta... ve onun çocuğuda... Birde bakmışız ki toplumda dogmatik sisteme sıkıca bağlı insanların sayısı, aklın ve mantığın tek yol gösterici olduğunu düşünenlerin sayısından daha fazla olmuş bile (şaşırtıcı biçimde evrim sistemine benziyor, ironik). Akıl, mantık, saygı, toplum içinde yaşama bilinci ve hoşgörü gibi değerlerin tamamen rafa kaldırılması sonucu ezan okunurken kulaklıktan müzik dinleyen insanların sokak ortasında tartaklanması gibi durumlar ortaya çıkıyor; esas acı olansa bu değerleri rafa kaldıranların sayısının çok fazla olması ile paralel insanların sindirilmesi ve kimsenin çıkıp "hey ne yapıyorsun?!" dememesi. "Din hoşgörüdür" sözü sürekli tekrarlana dursun, din adına yapılan hoşgörüsüzlükler gösteriyor ki insanlar kendilerine sunulan (özür dilerim, dayatılan) din tipini sorgusuz sualsiz kabul ediyorlar. Halbuki ben dine akıl ve mantıkla yaklaşarak, birtakım bilgiler hayatla harmanlanarak ortaya sağlam görüşler çıkacağını düşünüyorum. Fakat bütün bunları gerçekleştirebilmek için öncelikle çalışan bir beyine, etrafında olup biteni anlayabilecek bir algıya ve iyi bir süzgeç görevi yapacak düşünce gücüne ihtiyaç var. Bunlarda malesef ülkemde önem verilen şeyler değil. Daha ilkokul sıralarında kendi kelimeleri elinden alınan, konuşma hakkı verilmeyen çocuktan büyüyünce birşey beklemek haksızlık olur. Okulda ve evde sürekli tekrarlanarak dogmalaştırılan değerler aslında bu şekilde değilde akıl ve mantık yolu ile yeni nesillere aktarılsa belkide çok daha farklı bir ülkede yaşıyor olabilirdik. Buna karşın elimizde ne var; dogma ve ezberlerle doldurulup kendi düşüncelerini ifade edecek kelime bile bulamayan bireyler, karanlığa bir adım daha.

Aslında daha geride fakat durum itibariyle tamda burada devreye giren şey Bilim. Bilim ki ilk insan topluluklarından beri gelişen, ilerleyen ve tamamen akla ve mantığa dayalı bir şekilde insanlara yol gösteren bir kılavuz, bir baba. Geçen yüzyılın başlarına dönecek olursak, bu topraklar üzerinde sayısız bilim yuvası kapatılıp yerlerine dogma ve ezber merkezi olan oluşumlar açılmış. Halkın içindeki bilme isteği ve çağdaşlaşma sökülüp yerine din desen din değil, sistem desen sistem değil, tamamen kontrol altında tutmaya yönelik bir karanlık çöktürülmüş. Buna karşın bir avuç insan bir kıvılcım ile aç, halsiz ve isteksiz insanlardan vatanın her yüzeyini cansiperane şekilde savunan bir halk oluşturmuş. Bu yeter miydi peki? Elbette hayır. İşte bunun çok iyi farkında olan Atatürk, önce eğitime insanüstü bir önem vermiş, ardından yüksek okullarıyla enstitüleriyle bu toprakta da bilim yapılmasına ön ayak olmuştur. İşte yazımın en başında bahsettiğim gibi kitlesel irade tetiklenmiştir.

İnsandan bahsediyoruz, elbette hırsları, zaafları ve hataları olacak; fakat önemli olan bir yanlışın bile ardından akıl mantık yolundan çıkmadan yanlışı düzeltmek, hatta daha iyisi hiç yanlış yapmamaktır. Bu yolda kılavuzumuz bilimdir. En temelinden en karmaşığına kadar bütün bilim branşlarının tek hedefi içinde bulunduğumuz dünyayı mantık çerçevesinde izah etmek, yanlışlarımızı en kısa zamanda düzeltmek ve elde edeceğimiz bilgiler dahilinde daha iyi yaşanabilir bir dünyaya doğru yola çıkmaktır. Bilim de kötü amaçlar için kullanılıyor, bilimde hata yapabilir. Yanlış tahminlerden kitlesel silahlara kadar bir çok yanlışı oldu bilimin. Buna karşın bilim içerisinde barındırdığı mekanizma sayesinde kendi yanlışını kendi düzeltebilecek bir oluşumdur ve bu özellik hiçbir dogmada, hiçbir başka insan yapımı oluşumda yoktur. İşte bu yüzden hata da yapsa bilim aydınlığa açılan tek kapımızdır.

''Akıl ve mantığın halletmeyeceği mesele yoktur.'' Mustafa Kemal Atatürk

"Tıp ve tarım alanındaki gelişmeler, savaşlarda kaybedilen hayatlaran daha fazlasını kurtarmıştır." Carl Sagan

"Her ülkede, çocuklarımıza bilimsel metodu ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesini öğretiyor olmalıyız. Bununla birlikte kesin bir terbiye, insanlık ve toplum bilinci gelecektir. İnsan olma avantajı ile yaşadığımız bu karanlık dünyada, bizimle bizi sarıp sarmalayacak olan karanlık arasındaki yegane şeydir bu." Carl Sagan

Hiç yorum yok: