5 Haziran 2009 Cuma

Kişisel Yazın Taşındı

Kişisel Yazın artık Blogger üzerinden değil, Wordpress üzerinden yayında olacak. Değişikliğin sebebi yok açıkçası, bugün olmasa bir gün olacaktı nasıl olsa. Yeni adres diğerinden çok ta farklı değil aslında:

http://kisiselyazin.wordpress.com/

Bu blogu silmek istemiyorum çünkü yazılan yazılar buraya ait.

Yeni adrese dünyayı farklı bir bakış açısından dinlemek isteyen herkes çekinmeden uğrayabilir. İyi günler!
Devamı var aslında...>>

Evrim Hakkında Yanlış Bilinenler

Bir önceki yazımda evrim teorisini kısaca anlattım. Bu yazımda ise gerek ülkemizde gerekse de dünyanın diğer ülkelerinde yanıl bilinen evrim efsanelerinden bahsetmek istiyorum.

Bunların en klişe, en ağızlara sakız olanı rastlantı meselesidir. Denir ki bu konuşmayı, yürümeyi, düşünmeyi organize eden beyin; görme aygıtı göz ve diğer uzuvlarımız tamamen tesadüfi bir şekilde mi oluşmuştur? Evrim konusunda ortalama bir bilgi birikimi olan herkes bu sorunun cevabını büyük bir hayır yanı sıra küçük bir evet ile verir. Tesadüfler evrimin sadece bir değişkenidir. Evrim birçok değişkenin bir araya gelmesi ile oluşmuş bir süreçtir. Tesadüflerin hiç olmadığı bir ortam canlandıralım zihnimizde. Bu ortamda yaşayan bireylerin oluşturduğu toplulukta -işlevi şu an için önemsiz olan- bir A geninin bulunma sıklığı 1/4 olsun. Bu gen ortamda yaşama şansını arttırıyor ise nesiller geçtikçe bu A genini taşıyan bireyler toplulukta daha da çoğalmaya başlar, A genine sahip olmayan bireylere oranla daha avantajlı oldukları için. Sonuçta öyle bir an düşünelim ki A geninin bulunma sıklığı 99/100 gibi "çok" bir değere gelsin. İşte bu bir evrim mekanizmasıdır. Rastlantı yoktu burada, sadece kalıtsal çeşitlilik sonucu ortaya çıkmış (ve ya aktif hale geçmiş) bir A geninin, sahiplerine avantaj kazandırdığı için topluluktaki bulunma sıklığını (yani frekansını) arttı. Rastlantı işin içine mutasyonlarda girer ki laboratuvarda sirkesineklerine bile kontrollü mutasyonlar yaptırılıp bu değişimin evrim sürecine etkisi incelenmiştir.

Bir diğer yanlış anlaşılma ise (aslında az önce laf arasında açıklamışta olsam) sanki bir bireyin gittikçe değişmesinin evrim olduğudur. Hayır, bir bireyin ömrü boyunca geçirdiği morfolojik değişiklikler evrim değil adaptasyondur. Adaptasyonlar %99.99999... oranında oğul döllere aktarılmaz. Yani bu kadar lafın özeti bir canlı Hulk gibi öööaaarrgghhh diyip değişmez; değişse bile bu evrim olmaz çünkü oğul döllere aktarılmaz. Bu görüş Lamarckçılıktır ki evrim teorisi Lamarck'ın düşüncesinin yanlış olduğunu iddia etmektedir zaten. Buna karşın ne yazık ki evrim karşıtları ve bir takım evrim yanlıları bu hataya düşmektedirler.

Evrim teorisi Tanrı karşıtı bir teori değildir. Evrim, Tanrı'nın var olup olmadığı ile ilgilenmez. Hatta inanır mısınız; evrim süreci "kör"dür. Düşünmez, çünkü buna gerek yoktur. Evrim, genetik havuzda yüzen genlerin sahiplerine kazandırdıkları avantajlar oranında artıp azalmalar sürecidir sadece. Ayrıca Tanrı kavramı o kadar esnektir ki evrimi dahi kabullenebilir. Bu konuda Kenneth Miller isimli bir öğretim görevlisi, evrimin Tanrının işi olabileceğini söylüyor.

Yanlış bilinen birçok şey olabilir, elimden geldiğince de yanıtlamaya çalışırım. Burada amaç evrimi ispat etmek, empoze etmek falan değil, sadece doğru bir şekilde bilinmesini sağlamak. Eğer ortada dünyayı peşinden konuşturan bir fikir varsa bence bu düşünce hakkında olabildiğince çok bilgi edinilmesi gerekir. Yoksa nasıl karşı çıkılabilir ya da savunulabilir ki? Evrim konusuna tamamen hakim bir insanın, "Ben evrim sürecinin yaşandığına inanmıyorum, çünkü şöyle ..." demesi kabul edilebilir bir davranıştır; fakat ben böyle bir durumun olmayacağını düşünüyorum. Son olarak, evrimi sadece karşıtlarından değil biraz da yandaşlarından, bilim insanlarından okumak ufukları genişletir.

Devamı var aslında...>>

3 Haziran 2009 Çarşamba

Evrim Teorisi: Kısa Bir Açıklama

Aslında Bohr Atom Teorisi ya da Sicim Kuramı gibi bilimsel olgulardan daha elle tutulur bir teori olsa da ne yazık ki hakkında sadece Adnan Oktar ve tayfası tarafından insanlara empoze edilen bilgiler ışığında yorum yapılan teoridir.

Teori nedir? Eğitim sisteminin garipliğinden kaynaklandığı üzere hipotez doğrulanırsa teori, teori doğrulanırsa yasa olmaz. Yani teori arada derede kalmış zavallı birşey değildir. Teori, içinde birtakım hipotezler ve yasalar barındıran bir bütündür. Bunu örneklemek gerekirse yerçekimi bir yasadır çünkü doğada milyonlarca kez sınanmış bir deney sonucudur. Daha açık bir anlatımla bir fenomendir ve herkes aynı şekilde gözlemler. Teori ise bu olayın nedenini araştırır. "Elma neden yere düşer?" der ve bunun neden dünyanın çekiminden kaynaklandığını araştırır. Açıkça "Neden Dünya (daha doğrusu kütle) kütleyi çeker?" der ve açıklamaya çalışır (Einstein'ın Görelilik Kuramı). "Teori canım, daha ispatlanmamış" diyorsanız uçurumdan kendinizi atıp yere çakılmayacağınızı umabilirsiniz Bu bilgiler ışığında Evrim, bir hipotezler ve yasalar bütünüdür. Teorinin TDK Sözlük karşılığı ise "Sistemli bir biçimde düzenlenmiş birçok olayı açıklayan ve bir bilime temel olan kurallar, yasalar bütünü" dür.

Gelgelelim Evrim Teorisine. Klasik, "işte şu yıl yayınlandı, şu yıl böyle oldu" demeyeceğim, internette bu konuda (evrim tarihi konusunda) epey kaynak var. Bahsetmek istediğim şeyler evrimin temeli ve yanlış anlaşılan noktalar.

1- Evrimin temellerinden birisi varyasyonlardır. Varyasyon, bir popülasyonda (canlı topluluğu) ki çeşitliliktir. Bu çeşitlilik mutasyonlar, popülasyonlar arası gen alışverişi ve ya göçlerden kaynaklanabilir. Örnek olarak 10 tane toprak solucanının olduğu bir popülasyonda elemanlardan birisi -örneğin- yediği besinden daha fazla verim almaktadır. Bu durumda eleman daha fazla hayatta kalabilir ve daha fazla yavru yapabilir. Tabiki bu durum verdiğim örneğin sonucu. Tamamen farklı şekillerdeki çeşitlilik daha farklı kazançlar saylayabilir. Ancak esas mesele çeşitliliğin doğal seçilimsiz pekte birşey ifade etmemesi.

2- Doğal seçilim, az önce varyasyon sebebiyle besini daha iyi kullanan elemanın yavrularının (ve torunlarınında...) popülasyondaki sayısının artması ve diğer "normal" bireylerin sayısının doğal sebeplerden ötürü azalmasıdır. Çok daha basit bir anlatımla, yaşadığı çevre koşullarına daha iyi uyum sağlayan kazanır! "İyi olan kazansın" tarzındaki bu durum bence akla epey yatkın. Örnek vermek gerekirse bir ren geyiği popülasyonunda bireylerin 1/4'ü kürk renkleri itibariyle daha iyi saklanabiliyorken 3/4'ü bir miktar daha "görülebilir" ise, insanlar ve yırtıcı hayvanlar tarafından avlanan taraf çoğunlukta olan olacaktır. Tabi diğer (daha iyi kamufule olan) taraftanda avlananlar olacak ama bu diğerlerine oranla daha az. Böylece 1/4 iken gittikçe 1/2 ve belki bir süre sonra popülasyonun tamamı iyi kamufule olacak.

Bu iki temel olguyu birleştirecek olursak; çeşitlilik sebebiyle popülasyondan (ve avcılardan) daha avantajlı duruma geçmiş bireyin yavrularının ve bütün sülalesinin doğal seçilimle yavaş yavaş elenen komşulardan zamanla daha fazla nüfusa sahip olması durumudur evrim. Burada bir bireyin öööaaagghhh diyerek evrimleşmesi gibi bir durum yok ortada. Mesele gen oranlarının çevreye uyuma bağlı olarak artması ve azalması sözkonusu.

Peki tür çeşitliliğinin sebebi nedir? Yine bir popülasyon ele alalım ve bu seferde filleri kullanalım. Bu filler her tarafı dağlarla çevrili bir yerde nesillerdir yaşıyor olsunlar. İçlerinden maceracı birkaçı sürüden ayrılıp dağları aşar ve tamamen farklı koşullarda şekillenmiş bir coğrafyaya gelirlerse, o coğrafyaya uyum sağlamak zorunda kalacaklardır. İlk mekanlarında mesela 50 yıl yaşayan filler burada alıştıkları coğrafyaya göre çetin koşullarda 30 yıl dayanabiliyorlardır heralde. Gel zaman git zaman birkaç nesil sonra, tamamen çeşitliliğe dayalı olarak bir fil çok daha dayanıklı olabilecek bir özellik kazanırsa (yiyecek açısından, avcılardan korunma açısından, çevre koşullarına dayanma açısından), diğerlerine oranla tür içerisinde kendi sülalesinden gelen eleman sayısı artacaktır. Mantıklı dimi? 30 seneye mahkum elemanlardan birkaç (belkide onlarca ya da yüzlerce ya da binlerce) nesil sonra 40, 50 ve ya daha fazla süre hayatta kalabilen fakat şekilce azcık değişmiş elemanlar olacaktır. Bu elemanlardan da birkaçı ta ilk popülasyona geri dönerse bu epey uzaktan kuzen olan filler birbirlerine bakıp "Bu yeni heralde, tipe baksana" diyeceklerdir. Belki ilk ortamda yaşayan fillerde bir şekilde ortama ayak uydurmuşlardır ve iki türde, o ortamda binlerce sene önce yaşamış esas fillerden alakasız olmuşlardır. İşte asya ve afrika filleri arasındaki farkın sebebini açıklayan en akla yatkın bilimsel önerme budur. İki tür arasında geçiş bu yolla sağlanabilir. [Binlerce nesil dediğimde çok çok uzun bir zaman aklınıza gelmesin. Ort. 50 sene yaşayabilen bir türün bin nesli, yaklaşık 50.000 sene yapar ki bu 4 milyar olan Dünya yaşına oranla göz açıp kapama gibi bir süredir]

Richard Dawkins'in Kör Saatçi kitabında göz için iyi bir açıklaması var ve evrimi akla yatkın bulmayan insanların "peki göz nasıl oldu?" sorusuna mantıklı bir yanıt veriyor. Evrimi bir an için doğru kabul edin. Bildiğimiz göz'e (ki göz çeşitleri sayısı oldukça fazladır, biz insanı alalım) çok çok yakın, evrim basamaklarında sadece bir basamak geri bir X tarif edilebilir. Bu X günümüz gözüne oranla %5 daha az işlevli olsun yani %95 göz. Şimdi bu X'e de çok çok yakın bir X' tanımlanabilir o halde ve Göz ile X arasında ve X ile X' arasında da istediğiniz kadar nesil olabilir. X' ne yakın bir X'' ve ona yakın bir X''' diyebilirsin artık hatta; ta ki günümüz gözüne oranla sadece %0.002 görebilen bir göze kadar (sayı rastgele seçildi). Sonuçta bir deri tabakası altından bile güneş altında olup olmadığını anlayan ata bir canlıya geliriz. Diyeceksiniz ki "e arkadaş %0.002lik bir göz neye yarar?", bende derim ki o günün şartlarında, popülasyon içindeki diğer bireylere oranla belki sadece ışık olup olmadığını ölçse bile fayda sağlayabilir. Mesela yaşamak sürekli saklanmak zorunda ise, ışığı algıladığı anda "başım belada!" diyebilir ve kaçabilir. Son olarak eklemek istediğim, %5 görme yetisine sahip insanlara "körlükten iyi mi bu?" dediğinizde alacağınız yanıt "kesinlikle evet" olacaktır. Kaldı ki birçoğumuzda %100 görme yetisi olmayabilirde, göz bozukluklarıyla bu epey aşağı inebilir.

Son olarak eklemek istediğim şey evrime yön veren farklı mekanizmalar olsa da yine de hepsi varyasyon ve doğal seçilimin alt başlıklarıdır, o yüzden burada yer vermedim. Yinelemek istediğim şey ise bir hayvan hayatı boyunca değişerek evrimleşmez. Kendi üstünlüğünü torunlarına aktararak toplumdaki sayısını arttırır ve toplum -belki- o kadar çok değişir ki 50.000 yıl önceki atasını sadece andırabilir. Bu bağlamda insanın atası maymun değildir. İnsanın atası, insan ve maymunun özelliklerine çok benzer fakat bir ya da birçok açıdan onlardan daha az avantajlı bir canlıdır. "Deden maymun mu olm senin manyak mısın" diyen zihniyet olurda eline evrimi anlatan bir kitap alırsa bunu açıkça görebilir.

Devamı var aslında...>>