Aslında Bohr Atom Teorisi ya da Sicim Kuramı gibi bilimsel olgulardan daha elle tutulur bir teori olsa da ne yazık ki hakkında sadece Adnan Oktar ve tayfası tarafından insanlara empoze edilen bilgiler ışığında yorum yapılan teoridir.
Teori nedir? Eğitim sisteminin garipliğinden kaynaklandığı üzere hipotez doğrulanırsa teori, teori doğrulanırsa yasa olmaz. Yani teori arada derede kalmış zavallı birşey değildir. Teori, içinde birtakım hipotezler ve yasalar barındıran bir bütündür. Bunu örneklemek gerekirse yerçekimi bir yasadır çünkü doğada milyonlarca kez sınanmış bir deney sonucudur. Daha açık bir anlatımla bir fenomendir ve herkes aynı şekilde gözlemler. Teori ise bu olayın nedenini araştırır. "Elma neden yere düşer?" der ve bunun neden dünyanın çekiminden kaynaklandığını araştırır. Açıkça "Neden Dünya (daha doğrusu kütle) kütleyi çeker?" der ve açıklamaya çalışır (Einstein'ın Görelilik Kuramı). "Teori canım, daha ispatlanmamış" diyorsanız uçurumdan kendinizi atıp yere çakılmayacağınızı umabilirsiniz Bu bilgiler ışığında Evrim, bir hipotezler ve yasalar bütünüdür. Teorinin TDK Sözlük karşılığı ise "Sistemli bir biçimde düzenlenmiş birçok olayı açıklayan ve bir bilime temel olan kurallar, yasalar bütünü" dür.
Gelgelelim Evrim Teorisine. Klasik, "işte şu yıl yayınlandı, şu yıl böyle oldu" demeyeceğim, internette bu konuda (evrim tarihi konusunda) epey kaynak var. Bahsetmek istediğim şeyler evrimin temeli ve yanlış anlaşılan noktalar.
1- Evrimin temellerinden birisi varyasyonlardır. Varyasyon, bir popülasyonda (canlı topluluğu) ki çeşitliliktir. Bu çeşitlilik mutasyonlar, popülasyonlar arası gen alışverişi ve ya göçlerden kaynaklanabilir. Örnek olarak 10 tane toprak solucanının olduğu bir popülasyonda elemanlardan birisi -örneğin- yediği besinden daha fazla verim almaktadır. Bu durumda eleman daha fazla hayatta kalabilir ve daha fazla yavru yapabilir. Tabiki bu durum verdiğim örneğin sonucu. Tamamen farklı şekillerdeki çeşitlilik daha farklı kazançlar saylayabilir. Ancak esas mesele çeşitliliğin doğal seçilimsiz pekte birşey ifade etmemesi.
2- Doğal seçilim, az önce varyasyon sebebiyle besini daha iyi kullanan elemanın yavrularının (ve torunlarınında...) popülasyondaki sayısının artması ve diğer "normal" bireylerin sayısının doğal sebeplerden ötürü azalmasıdır. Çok daha basit bir anlatımla, yaşadığı çevre koşullarına daha iyi uyum sağlayan kazanır! "İyi olan kazansın" tarzındaki bu durum bence akla epey yatkın. Örnek vermek gerekirse bir ren geyiği popülasyonunda bireylerin 1/4'ü kürk renkleri itibariyle daha iyi saklanabiliyorken 3/4'ü bir miktar daha "görülebilir" ise, insanlar ve yırtıcı hayvanlar tarafından avlanan taraf çoğunlukta olan olacaktır. Tabi diğer (daha iyi kamufule olan) taraftanda avlananlar olacak ama bu diğerlerine oranla daha az. Böylece 1/4 iken gittikçe 1/2 ve belki bir süre sonra popülasyonun tamamı iyi kamufule olacak.
Bu iki temel olguyu birleştirecek olursak; çeşitlilik sebebiyle popülasyondan (ve avcılardan) daha avantajlı duruma geçmiş bireyin yavrularının ve bütün sülalesinin doğal seçilimle yavaş yavaş elenen komşulardan zamanla daha fazla nüfusa sahip olması durumudur evrim. Burada bir bireyin öööaaagghhh diyerek evrimleşmesi gibi bir durum yok ortada. Mesele gen oranlarının çevreye uyuma bağlı olarak artması ve azalması sözkonusu.
Peki tür çeşitliliğinin sebebi nedir? Yine bir popülasyon ele alalım ve bu seferde filleri kullanalım. Bu filler her tarafı dağlarla çevrili bir yerde nesillerdir yaşıyor olsunlar. İçlerinden maceracı birkaçı sürüden ayrılıp dağları aşar ve tamamen farklı koşullarda şekillenmiş bir coğrafyaya gelirlerse, o coğrafyaya uyum sağlamak zorunda kalacaklardır. İlk mekanlarında mesela 50 yıl yaşayan filler burada alıştıkları coğrafyaya göre çetin koşullarda 30 yıl dayanabiliyorlardır heralde. Gel zaman git zaman birkaç nesil sonra, tamamen çeşitliliğe dayalı olarak bir fil çok daha dayanıklı olabilecek bir özellik kazanırsa (yiyecek açısından, avcılardan korunma açısından, çevre koşullarına dayanma açısından), diğerlerine oranla tür içerisinde kendi sülalesinden gelen eleman sayısı artacaktır. Mantıklı dimi? 30 seneye mahkum elemanlardan birkaç (belkide onlarca ya da yüzlerce ya da binlerce) nesil sonra 40, 50 ve ya daha fazla süre hayatta kalabilen fakat şekilce azcık değişmiş elemanlar olacaktır. Bu elemanlardan da birkaçı ta ilk popülasyona geri dönerse bu epey uzaktan kuzen olan filler birbirlerine bakıp "Bu yeni heralde, tipe baksana" diyeceklerdir. Belki ilk ortamda yaşayan fillerde bir şekilde ortama ayak uydurmuşlardır ve iki türde, o ortamda binlerce sene önce yaşamış esas fillerden alakasız olmuşlardır. İşte asya ve afrika filleri arasındaki farkın sebebini açıklayan en akla yatkın bilimsel önerme budur. İki tür arasında geçiş bu yolla sağlanabilir. [Binlerce nesil dediğimde çok çok uzun bir zaman aklınıza gelmesin. Ort. 50 sene yaşayabilen bir türün bin nesli, yaklaşık 50.000 sene yapar ki bu 4 milyar olan Dünya yaşına oranla göz açıp kapama gibi bir süredir]
Richard Dawkins'in Kör Saatçi kitabında göz için iyi bir açıklaması var ve evrimi akla yatkın bulmayan insanların "peki göz nasıl oldu?" sorusuna mantıklı bir yanıt veriyor. Evrimi bir an için doğru kabul edin. Bildiğimiz göz'e (ki göz çeşitleri sayısı oldukça fazladır, biz insanı alalım) çok çok yakın, evrim basamaklarında sadece bir basamak geri bir X tarif edilebilir. Bu X günümüz gözüne oranla %5 daha az işlevli olsun yani %95 göz. Şimdi bu X'e de çok çok yakın bir X' tanımlanabilir o halde ve Göz ile X arasında ve X ile X' arasında da istediğiniz kadar nesil olabilir. X' ne yakın bir X'' ve ona yakın bir X''' diyebilirsin artık hatta; ta ki günümüz gözüne oranla sadece %0.002 görebilen bir göze kadar (sayı rastgele seçildi). Sonuçta bir deri tabakası altından bile güneş altında olup olmadığını anlayan ata bir canlıya geliriz. Diyeceksiniz ki "e arkadaş %0.002lik bir göz neye yarar?", bende derim ki o günün şartlarında, popülasyon içindeki diğer bireylere oranla belki sadece ışık olup olmadığını ölçse bile fayda sağlayabilir. Mesela yaşamak sürekli saklanmak zorunda ise, ışığı algıladığı anda "başım belada!" diyebilir ve kaçabilir. Son olarak eklemek istediğim, %5 görme yetisine sahip insanlara "körlükten iyi mi bu?" dediğinizde alacağınız yanıt "kesinlikle evet" olacaktır. Kaldı ki birçoğumuzda %100 görme yetisi olmayabilirde, göz bozukluklarıyla bu epey aşağı inebilir.
Son olarak eklemek istediğim şey evrime yön veren farklı mekanizmalar olsa da yine de hepsi varyasyon ve doğal seçilimin alt başlıklarıdır, o yüzden burada yer vermedim. Yinelemek istediğim şey ise bir hayvan hayatı boyunca değişerek evrimleşmez. Kendi üstünlüğünü torunlarına aktararak toplumdaki sayısını arttırır ve toplum -belki- o kadar çok değişir ki 50.000 yıl önceki atasını sadece andırabilir. Bu bağlamda insanın atası maymun değildir. İnsanın atası, insan ve maymunun özelliklerine çok benzer fakat bir ya da birçok açıdan onlardan daha az avantajlı bir canlıdır. "Deden maymun mu olm senin manyak mısın" diyen zihniyet olurda eline evrimi anlatan bir kitap alırsa bunu açıkça görebilir.
Teori nedir? Eğitim sisteminin garipliğinden kaynaklandığı üzere hipotez doğrulanırsa teori, teori doğrulanırsa yasa olmaz. Yani teori arada derede kalmış zavallı birşey değildir. Teori, içinde birtakım hipotezler ve yasalar barındıran bir bütündür. Bunu örneklemek gerekirse yerçekimi bir yasadır çünkü doğada milyonlarca kez sınanmış bir deney sonucudur. Daha açık bir anlatımla bir fenomendir ve herkes aynı şekilde gözlemler. Teori ise bu olayın nedenini araştırır. "Elma neden yere düşer?" der ve bunun neden dünyanın çekiminden kaynaklandığını araştırır. Açıkça "Neden Dünya (daha doğrusu kütle) kütleyi çeker?" der ve açıklamaya çalışır (Einstein'ın Görelilik Kuramı). "Teori canım, daha ispatlanmamış" diyorsanız uçurumdan kendinizi atıp yere çakılmayacağınızı umabilirsiniz Bu bilgiler ışığında Evrim, bir hipotezler ve yasalar bütünüdür. Teorinin TDK Sözlük karşılığı ise "Sistemli bir biçimde düzenlenmiş birçok olayı açıklayan ve bir bilime temel olan kurallar, yasalar bütünü" dür.
Gelgelelim Evrim Teorisine. Klasik, "işte şu yıl yayınlandı, şu yıl böyle oldu" demeyeceğim, internette bu konuda (evrim tarihi konusunda) epey kaynak var. Bahsetmek istediğim şeyler evrimin temeli ve yanlış anlaşılan noktalar.
1- Evrimin temellerinden birisi varyasyonlardır. Varyasyon, bir popülasyonda (canlı topluluğu) ki çeşitliliktir. Bu çeşitlilik mutasyonlar, popülasyonlar arası gen alışverişi ve ya göçlerden kaynaklanabilir. Örnek olarak 10 tane toprak solucanının olduğu bir popülasyonda elemanlardan birisi -örneğin- yediği besinden daha fazla verim almaktadır. Bu durumda eleman daha fazla hayatta kalabilir ve daha fazla yavru yapabilir. Tabiki bu durum verdiğim örneğin sonucu. Tamamen farklı şekillerdeki çeşitlilik daha farklı kazançlar saylayabilir. Ancak esas mesele çeşitliliğin doğal seçilimsiz pekte birşey ifade etmemesi.
2- Doğal seçilim, az önce varyasyon sebebiyle besini daha iyi kullanan elemanın yavrularının (ve torunlarınında...) popülasyondaki sayısının artması ve diğer "normal" bireylerin sayısının doğal sebeplerden ötürü azalmasıdır. Çok daha basit bir anlatımla, yaşadığı çevre koşullarına daha iyi uyum sağlayan kazanır! "İyi olan kazansın" tarzındaki bu durum bence akla epey yatkın. Örnek vermek gerekirse bir ren geyiği popülasyonunda bireylerin 1/4'ü kürk renkleri itibariyle daha iyi saklanabiliyorken 3/4'ü bir miktar daha "görülebilir" ise, insanlar ve yırtıcı hayvanlar tarafından avlanan taraf çoğunlukta olan olacaktır. Tabi diğer (daha iyi kamufule olan) taraftanda avlananlar olacak ama bu diğerlerine oranla daha az. Böylece 1/4 iken gittikçe 1/2 ve belki bir süre sonra popülasyonun tamamı iyi kamufule olacak.
Bu iki temel olguyu birleştirecek olursak; çeşitlilik sebebiyle popülasyondan (ve avcılardan) daha avantajlı duruma geçmiş bireyin yavrularının ve bütün sülalesinin doğal seçilimle yavaş yavaş elenen komşulardan zamanla daha fazla nüfusa sahip olması durumudur evrim. Burada bir bireyin öööaaagghhh diyerek evrimleşmesi gibi bir durum yok ortada. Mesele gen oranlarının çevreye uyuma bağlı olarak artması ve azalması sözkonusu.
Peki tür çeşitliliğinin sebebi nedir? Yine bir popülasyon ele alalım ve bu seferde filleri kullanalım. Bu filler her tarafı dağlarla çevrili bir yerde nesillerdir yaşıyor olsunlar. İçlerinden maceracı birkaçı sürüden ayrılıp dağları aşar ve tamamen farklı koşullarda şekillenmiş bir coğrafyaya gelirlerse, o coğrafyaya uyum sağlamak zorunda kalacaklardır. İlk mekanlarında mesela 50 yıl yaşayan filler burada alıştıkları coğrafyaya göre çetin koşullarda 30 yıl dayanabiliyorlardır heralde. Gel zaman git zaman birkaç nesil sonra, tamamen çeşitliliğe dayalı olarak bir fil çok daha dayanıklı olabilecek bir özellik kazanırsa (yiyecek açısından, avcılardan korunma açısından, çevre koşullarına dayanma açısından), diğerlerine oranla tür içerisinde kendi sülalesinden gelen eleman sayısı artacaktır. Mantıklı dimi? 30 seneye mahkum elemanlardan birkaç (belkide onlarca ya da yüzlerce ya da binlerce) nesil sonra 40, 50 ve ya daha fazla süre hayatta kalabilen fakat şekilce azcık değişmiş elemanlar olacaktır. Bu elemanlardan da birkaçı ta ilk popülasyona geri dönerse bu epey uzaktan kuzen olan filler birbirlerine bakıp "Bu yeni heralde, tipe baksana" diyeceklerdir. Belki ilk ortamda yaşayan fillerde bir şekilde ortama ayak uydurmuşlardır ve iki türde, o ortamda binlerce sene önce yaşamış esas fillerden alakasız olmuşlardır. İşte asya ve afrika filleri arasındaki farkın sebebini açıklayan en akla yatkın bilimsel önerme budur. İki tür arasında geçiş bu yolla sağlanabilir. [Binlerce nesil dediğimde çok çok uzun bir zaman aklınıza gelmesin. Ort. 50 sene yaşayabilen bir türün bin nesli, yaklaşık 50.000 sene yapar ki bu 4 milyar olan Dünya yaşına oranla göz açıp kapama gibi bir süredir]
Richard Dawkins'in Kör Saatçi kitabında göz için iyi bir açıklaması var ve evrimi akla yatkın bulmayan insanların "peki göz nasıl oldu?" sorusuna mantıklı bir yanıt veriyor. Evrimi bir an için doğru kabul edin. Bildiğimiz göz'e (ki göz çeşitleri sayısı oldukça fazladır, biz insanı alalım) çok çok yakın, evrim basamaklarında sadece bir basamak geri bir X tarif edilebilir. Bu X günümüz gözüne oranla %5 daha az işlevli olsun yani %95 göz. Şimdi bu X'e de çok çok yakın bir X' tanımlanabilir o halde ve Göz ile X arasında ve X ile X' arasında da istediğiniz kadar nesil olabilir. X' ne yakın bir X'' ve ona yakın bir X''' diyebilirsin artık hatta; ta ki günümüz gözüne oranla sadece %0.002 görebilen bir göze kadar (sayı rastgele seçildi). Sonuçta bir deri tabakası altından bile güneş altında olup olmadığını anlayan ata bir canlıya geliriz. Diyeceksiniz ki "e arkadaş %0.002lik bir göz neye yarar?", bende derim ki o günün şartlarında, popülasyon içindeki diğer bireylere oranla belki sadece ışık olup olmadığını ölçse bile fayda sağlayabilir. Mesela yaşamak sürekli saklanmak zorunda ise, ışığı algıladığı anda "başım belada!" diyebilir ve kaçabilir. Son olarak eklemek istediğim, %5 görme yetisine sahip insanlara "körlükten iyi mi bu?" dediğinizde alacağınız yanıt "kesinlikle evet" olacaktır. Kaldı ki birçoğumuzda %100 görme yetisi olmayabilirde, göz bozukluklarıyla bu epey aşağı inebilir.
Son olarak eklemek istediğim şey evrime yön veren farklı mekanizmalar olsa da yine de hepsi varyasyon ve doğal seçilimin alt başlıklarıdır, o yüzden burada yer vermedim. Yinelemek istediğim şey ise bir hayvan hayatı boyunca değişerek evrimleşmez. Kendi üstünlüğünü torunlarına aktararak toplumdaki sayısını arttırır ve toplum -belki- o kadar çok değişir ki 50.000 yıl önceki atasını sadece andırabilir. Bu bağlamda insanın atası maymun değildir. İnsanın atası, insan ve maymunun özelliklerine çok benzer fakat bir ya da birçok açıdan onlardan daha az avantajlı bir canlıdır. "Deden maymun mu olm senin manyak mısın" diyen zihniyet olurda eline evrimi anlatan bir kitap alırsa bunu açıkça görebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder